İçeriğe geç →

TWIN PEAKS 3.SEZON 4.BÖLÜM – İNCELEME

Twin Peaks’in yeni sezon bölümlerimin inanılmaz yavaş ilerlediğinden daha önce de bahsetmiştim. Dizinin ilk iki sezondan daha farlı olduğundan da. Dizi henüz kendisini sevebileceğim bir şekilde gitmiyor maalesef. Üst üste iki bölüm izlesem bile bunun sebebi sadece ilerledikçe hızlanacağını ve toparlanıp sökükleri dikeceğini ummam.

Bu bölüm, 3. bölümün kaldığı yerden yani Dougie sanılan Cooper’ın kumarhane maceralarından başladı. Burada Cooper’ı Dougie sanan bir adam tarafından Dougie’nin yaşadığı evi de öğrenmiş olduk. Çünkü eğer Cooper’a bırakılırsa cidden bir arpa boyu yol kat edemez dizi.

Her makineyi patlatan ve Bay Bingo adı takılan Cooper çok geçmeden kumarhane sahiplerinin de dikkatini çekti. Cooper’ın hareketleri inanılmaz yavaş. Çevresini anlamlandırmaya çalışıyor olsa da ekran başındakiler için gerçekten bazen çekilmez bir hale geliyor. Kumarhane müdürünün yanına çağrılan Cooper’a kazandığı para veriliyor ve bir limuzinle evine bırakılıyor.

Cooper’ın arabadan inip evi sanılan yere yürüme-yürüyememe çabalarının en az 7 dakika sürdüğünü söylememe de gerek yok sanırım. Adeta bir Sims karakteri gibi davranan Cooper, tesadüfen kapıyı açan karısı Janey tarafından yaka paça içeri alınırken biz de Naomi Watts’ı yeniden bir Lynch projesinde görmüş oluyoruz.

Günlerdir kendisinden haber alınamayan Dougie-Cooper’ın bir de oğlu olduğunu öğrendik ve sabah kahvaltısında onu da gördük. Cooper her ne kadar daha önce Dougie kişiliğiyle çocuğun babası olsa da onu kendince, bir şekilde hatırlayışı da dikkatimizi çekti. Çocukla tıpkı eski normal Cooper hareketi olarak baş parmak kaldırarak selamlaşması da bir başka dikkat çekici unsur. Evin içinde güç bela uyuyan Cooper, sabah kalktığında belki de 4 bölüm boyunca görmeyi beklediğimiz tanıdık bir hareketi yapıyor: çok sevdiği kahvesini tükürüp ona methiyeler dizme hareketi. Bu sahne beni gerçekten güldürdü. Cooper’dan bir parça hayat belirtisi görmek güzel.

Giyinirken yeniden hayal alemine dalan Cooper, localarda Mike’yi görüyor. Mike ona kandırıldığını söyleyip önceki bölümlerde Dougie’nin dönüştüğü altın inciyi gösteriyor ve artık ikisinden birinin ölmesi gerektiğini söylüyor. (Bu ikilinin diğer üyesinin ise, eğer bir sürpriz olmazsa, Cooper’ın kötü ikizi olduğunu düşünüyorum, çünkü Dougie önceki bölümlerde yok olmuştu.)

Dougie sanılan Cooper, bin bir zahmetle yine bir Sims karakteri gibi yedirilip giydirildikten ve saçma hareketlerinin anlamı tekrar sorulduktan sonra Dougie’nin iş yerine götürülmek üzere arabaya bindiriliyor.

Cooper bunları yaşarken biz de onun dış dünyadaki yıkımlarını inceleyelim yine. Twin Peaks kasabası hala Margaret’in söylediği Cooper dosyası üzerine çalışırken, tanıdık bir yüz görüp seviniyoruz: Bobby Briggs. Bobby’nin Hawk’la olan konuşmasında; Cooper’ın, babası Garland Briggs ölmeden ve Cooper kaybolmadan hemen önce son kez birbirleriyle konuştuklarını, akabinde binbaşının yangında öldüğünü ve Cooper’ın da kaybolduğunu öğreniyoruz. Binbaşı ilk iki sezonda oldukça değişik karakterde birini canlandırmıştı.

Şerif Frank Truman
Bobby Briggs

Bobby’yi yeniden görmek özellikle de bir baltaya sap olabildiğini görmek mükemmel. Şerif Harry Truman hasta olduğu için yerine kardeşi Frank Truman’ın baktığını da öğreniyoruz (yeni şerif fena değil fakat en güzel karakterlerden biri olan Harry Truman’ın yerini asla dolduramaz). Ve bu esnada sevgili Lucy ve Andy Brennan çiftinin oğlu Wally karşımıza çıktı. o da tıpkı ailesi ve kasabanın kalanı gibi oldukça deli dolu yırtık bir tip. Hayatın anlamını bulmaya ve kendince buldurmaya çalışan Wally, çeşitli varoluşsal sohbetler eşliğinde bize merhaba diyor.

Andy, Lucy ve Wally Brennan

Twin Peaks’in deliliğinden, daha geniş alanlara yayılıyoruz ve Cole ile Albert’in önceki bölümde aldıkları telefonun peşine düştüklerini öğreniyoruz. Bakın bu arada diziye hangi renkli karakter dahil oluyor: Denise.

Denise ve Cole bir süre sohbet ediyorlar. Üstü kapalı bir biçimde Cole’nin güvendiği kişileri (ajan Tammy Preston) sorgulayan Denise’nin çok daha üst bir mertebeye çıktığını da görüyoruz. İki dost bir süre sohbet ettikten sonra; Cole, haberi gelen Cooper’ı görmeye eyalet hapishanesine gidiyor. Albert ve ajan Preston ile birlikte.

Gördüğümüz, Cooper’ın kötü ikizinden bir başkası değil. İkiz, Cole ile meşhur selamlaşmalarını yapıyor; fakat bir şeylerin ters gittiği aşikar. Cooper’ın eskisi gibi konuşmadığını ve Phillip Jeffries adlı eski bir ajanla ile ilgili davanın bilgilerini öğrenmek istediğini gören Cole, onun gözlerini Kuzuların Sessizliği’ndeki Hannibal Lecter gibi hiç göz kırpmamasından ve soğuk bakışlarından da ondaki tuhaflığı iyice seziyor. Görüşme bitiminde Albert ile yalnız konuşan Cole, Albert’ten Phillip Jeffries davasıyla ilgili gizli kalan şeyleri de öğreniyor. Bazı bilgileri gerçekten Cooper’a, Albert’in kendisinden izinsiz verdiğini öğrendiğindeyse gözle görülür şekilde yıkılıyor. Cooper’ın hapiste onunla eskisi gibi selamlaşmayıp yanlış yaptığını söyleyen Cole, bu işin peşini bırakmayacağını ve hapisteki Cooper’ı bir de ‘o kadın’ın görmesi gerektiğini söylüyor. Albert de ‘kadının’ yerini bildiğini söylüyor ve bölüm yine bir şarkıyla sona eriyor.

Yönetmenlik açısından sıradan sayılabilecek, ilk üç bölümden daha yavaş ilerleyen bir bölüm. Umarım öteki bölümler biraz daha bütünleştirici şekilde ilerler. İlk bölümlerde tutuklanan lise müdüründen 3 bölümdür haber yok mesela. Dizinin bölümleri uzun sürmesine rağmen o kadar yavaş ve kopuk ki; nasıl toparlanacağını merak etmemek elde değil. Ve Audrey Horne hala ortalarda yok.

  • 7/10
    Yönetmenlik - 7/10
  • 8/10
    Oyunculuklar - 8/10
  • 7/10
    Sinematografi - 7/10
  • 7/10
    Kurgu - 7/10
  • 8/10
    Kostüm-Dekor - 8/10
7.4/10

Özet

+Cooper’ın yavaş yavaş da olsa kendine gelmeye başlaması
+Tanıdık eski yüzler
-Sims karakteri gibi hareket eden, ettirilen Cooper
-İlerlemeyen dizi
-Toparlanamayan kurgu

Kategori: İncelemeler Dizi İncelemeleri

Yorumlar

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir