İçeriğe geç →

NOCTURNAL ANIMALS – İNCELEME

Karanlık, daha karanlık…

Yıllardır modacı olarak bildiğimiz, tanıdığımız Tom Ford sinema sektörüne de el attığından bu yana, adından sıkça söz ettirdi. İlk önce A Single Man adında bir dram filmiyle izleyici karşısına çıkan Tom Ford, beklenmeyecek seviyede iyi bir iş çıkararak kendisinden şüphe duyanları utandırmıştı. Aradan 7 yıllık uzun bir süreden sonra, yeni filmiyle yeniden izleyici karşısına çıkıyor ve bu sefer oldukça iddialı bir şekilde. Austin Wright’ın çok satan romanı Gece Hayvanları’nı sinemaya uyarlamak için kolları sıvıyor.

Eski eşinden, eşinin yazmış olduğu romanın bir taslağını hediye alan sanat galerisi sahibi Susan Morrow, kitabın gizemine ve dehşetine kendisini o kadar kaptırıyor ki, gece gündüz bu kitabı düşünmeden edemiyor. Tom Ford, tıpkı kitaptaki gibi çift katmanlı bir öykü anlatmayı vaat ediyor ve hem Susan Morrow’un hikayesine ve geçmişine tanıklık ederken, hem de eski eşinin yazmış olduğu roman taslağının içerisinde karanlık bir yolculuğa çıkıyoruz.

Filmin açılış sekansı bizleri koltuklara çiviliyor. Oldukça cesur, iddialı ve de tartışmaya açık bir sahne. Tom Ford, film boyunca kafamızdaki tüm estetik algıları yıkıp yerine kendi estetik algılarını yerleştireceğini bizlere açıkça ima ediyor. Zaten film boyunca yarattığı sahnelerin ve renk kullanımlarının cesurluğu da bu imasını oldukça destekliyor. Zıt tonlar, cesur kıyafetler ve de sıradışı dekorlarla film, estetik algılarımızı yeniden şekillendiriyor. Cesur jenerik sahnesinin ardından, henüz ilk dakikalardan kendimizi gerim gerim gerileceğimiz bir atmosferin içerisinde buluyoruz. Susan Morrow romanın sayfalarını çevirdikçe, biz de ekranda bir dehşete tanıklık ediyor ve bu dehşetin bu kadar stilist anlatımı karşısında dudaklarımız uçukluyor. Jake Gylenhaal’ın destansı oyunculuğu ve Aaron Taylor Johnson’ın ‘ben geleceğin en iyi aktörlerinden biri olacağım’ dercesine cesur performansı, karanlık bir intikam öyküsüyle derinleşince, Susan Morrow kadar biz de şok içerisinde kalıyoruz ve romandan bir saniye bile uzaklaşmak istemiyoruz.

Yine de, Tom Ford, ara ara bizleri bu karanlık öyküden uzaklaştırarak bir sonraki darbe için hazırlanmamızı istiyor. Tek plan çekimleri, filmin tekinsizliğini daha da arttırıyor ve her karakteri daha da gizemli hale getiriyor. Tom Ford’un moda yaşamından gelen müthiş estetik kaygıları filmde geniş yer tutuyor ve her sahnenin bir tablo gibi karşımıza çıkmasını sağlıyor. Müzikler de en az görüntüler kadar eşsiz olunca, karşımıza ‘keşke bitmese’ dediğimiz bir film çıkıyor.

Bu kadar övgünün arkasından birkaç eleştiri getirmezsek olmaz tabi ki. Film, klasik bir intikam filmi temasından sıyrılmak için çok uğraşıyor. Karakterleri klişeleştirmemek için uğraşırken aslında bir yandan da klişeleştirmiş oluyor. Aaron Taylor Johnson’ın canlandırdığı Ray Marcus karakteri bir sosyopatı anlatırken zaman zaman doğallığın sınırlarını zorluyor ve kendimizi gerçekten de bir romanın içindeymiş gibi hissediyoruz, bu da filmin hikayesine dair duyduğumuz empatiyi zorlaştırıyor. Karakter yazımı konusunda hala yol kat etmesi gerektiğini düşünüyorum Tom Ford’un. Karakterler oldukça sıradışı, gerçek ama bir o kadar da gerçek olmak için didinen karakterler. Bu kısım zaman zaman izleyiciyi rahatsız edebiliyor.

Filmin hikaye anlatımı klasik olmasına karşın olay örgüsü o kadar ilgi çekici ki, filmin ‘intikam’ hikayesi bir süre sonra tüm filmi kaplıyor. Aslında Tom Ford, tam da böyle olmasını istemiş olabilir, çünkü Jake Gylenhaal’un canlandırdığı iki karakterle de öylesine kendinizi bağdaştırıyorsunuz ki, gerçekten de hak edenlerin hak ettiği cezayı almaları için çırpınıyorsunuz. Bu noktada da, izleyiciye tam olarak bunu vermekten geri kalmıyor Tom Ford ve iki hikayeyi de oldukça tatmin edici sonla bitiriyor. Bu beklenen son, izleyiciye kesinlikle bir hayal kırıklığı yaşatmıyor, çünkü Tom Ford intikam öyküsünü öyle yediriyor ki, asıl intikamı elde etmesek filmden hayal kırıklığı ile ayrılacağımızı biliyor.

Sürpriz son sevmeyen biri olarak bile, filmin ‘sürpriz olmayan sürpriz’ sonunu oldukça beğendiğimi söyleyebilirim. Susan Morrow karakteri için tam olarak da beklediğimiz son gerçekleşiyor ve onun çaresiz mağlubiyetini saniyeler boyunca izledikçe keyiften kendimizi alamıyoruz.

Yarattığı gerilim atmosferiyle, inanılmaz gerçekçi ve canlı intikam temasıyla, harika sahne tasarımlarıyla ve sinematografisiyle, ödülü ciddi şekilde hak eden oyunculuklarıyla Nocturnal Animals tam bir yönetmen filmi. Tom Ford bu şekilde devam ettiği sürece sinema dünyasında en özgün yönetmenlerden biri olacaktır kuşkusuz. 2 saatlik karanlık bir öykünün sonunda, kendimizi haftalarca filmi düşünürken buluyorsak eğer, bu film kesinlikle 2016 yılının en iyi filmi olmaya adaydır. Ne yazık ki, Tom Ford da Hollywood’un her sene yarattığı ‘Oscar’lık filmlerin aşırı şişirilmesinden nasibini alıyor ve karşımızda underrated bir film kalıyor. Ama kimin umrunda Oscar?

Puan
  • 8.5/10
    Yönetmenlik - 8.5/10
  • 9/10
    Sinematografi - 9/10
  • 8.5/10
    Oyunculuk - 8.5/10
  • 7.5/10
    Senaryo - 7.5/10
  • 8/10
    Kurgu - 8/10
  • 8.5/10
    Sesler ve Müzikler - 8.5/10
  • 8.5/10
    Diyaloglar - 8.5/10
8.4/10

Özet

+ Harika görüntüler, sahneler.
+ Harika oyunculuklar.
+ Gerilim teması harika işlenmiş.
+ Tatmin edici son.
– Zaman zaman karakterlerin gerçekçiliğin sınırlarını zorlaması.

Kategori: İncelemeler Film İncelemeleri

Yorumlar

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir