İçeriğe geç →

7YÜZ 1.SEZON 1.BÖLÜM – İNCELEME

SPOİLER İÇERİR.

Kafamı kurcalayan bazı olaylar var. Bunlardan bir tanesi de sosyal linç. Black Mirror dizisinin son sezonunun finalinde vurucu şekilde anlatılan sosyal linç kavramı, her zaman gündemde olan bir olay ve bana kalırsa bir insana verilecek en büyük cezalardan biri. Sosyal linç kavramından ve herkesin kendi cezasını kesmek istemesinden bahsetme sebebim 7Yüz’ün ilk bölümü.

Uzun süredir Masum haricinde gerçekten kaliteli diyebileceğim hiçbir Türk dizisine rastlamamıştım. (Masum dizisinin incelemesini de buradan okuyabilirsiniz.) Senaryosunda büyük boşluklar, sıçramalar ve inanılmaz derecede kasıntı sahneleri olsa da Masum, son zamanlarda yapılan en iyi Türk dizisi diyordum. Ta ki; bugüne kadar.

7Yüz’ün ilk bölümü o kadar sağlam, o kadar kaliteli ve o kadar başarılı ki; gururlanmamak, mutlu olmamak elde değil. Tabi ki aksaklıkları var onları da yazacağım zaten; ama çıtayı çok yükselttiğini de kabul etmemiz gerek.

İlk bölümün ismi ‘Büyük Günahlar’. Bir günahın ne kadar büyük olabileceğine gelin beraber bakalım.

Dizi, Balıkesir’de bir lisede lise kavgasıyla başlıyor ve yine onunla sona eriyor. Arada da günümüzde geçen bir yeni yıl partisi var.

Partide başlarda her şey normal. Sıradan bir parti. Tanışan insanlar, herkese yardım etmeye çalışan ev sahipleri, her iki lafından birinde cinsellik bulunduğunda kendini marjinal sanan arkadaş Tolga, sorunlu olduğu her halinden belli olan Mete, Mete’yle tanıştırılmaya çalışılan bir kadın ve son olarak ev sahibinin arkadaşı Nihal.

Parti ilerlediğinde yalnız kalan bu 6 kişi beraber oyun oynamaya karar veriyorlar. Birkaç oyun denemesinden sonra marjinal olmaya çalışan karakterimiz Tolga diyor ki; hadi herkes en büyük günahını anlatsın. Herkes ufak tefek sayılabilecek bir şeyler anlatıyor. Ama asıl büyük günahı duymaya hiçbiri hazır değil. HİÇBİRİ. Büyük günahın sahibi ise Mete.

Mete anlatmaya başladıkça biz de geçmişe gitmeye başlıyoruz.

Mete, kız arkadaşı Elif’le beraber (dizinin başında lise kavgasını izleyen kız), lisedeyken rastgele numaralar çevirip insanlara sapıklık yaptıklarından bahsediyor. Aradıkları bir numarada ise gerçekten çok ileri gittiklerini söylüyor ve başlıyor anlatmaya. Klasik bir ev görüyoruz. İki çocuklu sıradan bir aile. Kibritlerden maket ev yapan bir baba, oyun oynayan çocuklar ve daima şikayetçi olan bir eş.

Telefon çalıyor ve baba açıyor. Karşıda Elif var. Elif oldukça davetkar şekilde bir konuşma başlatıyor ve bulunması çok da zor olmayan klasik sapık bir adama denk geldiğini anlaması uzun sürmüyor. Adam başlarda şüpheleniyor, beni tanıyorsunuz siz kesin diyor ve konuşmuyor; fakat daha sonra tanımadıklarına ikna olunca kıza(Elif’e) gece on ikide yine aramasını söylüyor. İşin ilginci Elif gerçekten arıyor. Adam, kıza yaşını soruyor ve kızdan 21 cevabını alınca (aslında 16), konuşmayı iki dakika içinde o kadar ileriye taşıyor ki; her iki tarafın da durması mümkün değil. Şakayla başlayan numara işletme işi, bir üst seviyeye gelmeye başlıyor. Adamın evini sürekli arayan ikili, adamın küçük kızından adamın isminin Aytaç olduğunu öğrendiklerini söylüyor.

Mete anlatmaya devam ediyor ve işlerin gerçekten çirkinleştiği ortaya çıkıyor. Elif’in ağladığını ve o sapığa haddini bildirmek istediğini söylüyor. Kendisinin Elif’i durdurmaya çalıştığını fakat Elif’in aramayacağım dediği halde her akşam arayıp adama ‘balkona çıkıp anır, arabaların lastiklerini patlat’ tarzı çocukça eziyetler yaptığından bahsediyor. Aytaç hepsini yapıyor mu diyeceksiniz, evet yapıyor çünkü çocuklar onun sesini kaydetmiş ve kasedi ‘çocuk yaştaki kıza asılan adam’ suçuyla polise vereceklerini söylüyorlar. Burada partideki insanlar ikiye bölünüyor. Bir kadın, Aytaç’ı suçlu ve sapık buluyor. Tolga ise kızın kendisinin inatla aradığını söylüyor. Ev sahibi kadın ise Aytaç’ın, kızın yaşını 21 sandığını söylüyor. Tabi bunlar yine de Aytaç’ı meşrulaştıran şeyler değil.

Mete, bir daha hiç aramadık diyerek hikayeyi noktalıyor fakat ortamda bulunan Nihal buna inanmıyor. İşte tam bu sahnede biz yine Aytaç’ın evine gidiyoruz. Elif, Aytaç’ı tekrar arıyor ve ondan öyle sapık, öyle aşağılık bir şey istiyor ki adam ağlamaya başlıyor. Adamın artık korktuğunu, bıktığını her halinden anlayabiliriz zaten. Daha da kötüsü, evdeki diğer telefonu Aytaç’ın küçük oğlu da açmış ve konuşmayı o da duyuyor. Evet, Aytaç onu da yapıyor. Çünkü bu seferkinin son istek olduğuna gerçekten inanmak istiyor. Daha sonra Aytaç’a içinde ‘o kaset’ olan bir paket geliyor. Telefon yeniden çalıyor. Yine Elif. Yine ‘Aytaaaç son bir istee-‘diyor ve Aytaç o anda telefonun fişini çekiyor. Fişin çekildiğini gören karısı fişi taktığı anda yeniden çalan telefonu açıyor ve hıçkırarak ağlamaya başlıyor. Mete ve Elif gerçekten işi aileye kadar taşıyor.

Yeniden partiye dönüyoruz.

Nihal hala Mete’nin olayı bu kadar kısa anlatmasına güvenemiyor ve ısrara başlıyor. Elif’e ne olduğunu soruyor. Birkaç kaçamak cevap alıyoruz. İkna edebilecek cevaplar belki ama; Mete o kadar çok rahatsız ki; işlerin devam ettiğini, dediği yerde bitirmediklerini anlamaya başlıyoruz. Derken Nihal asıl soruyu soruyor: O adama ne oldu?

Mete sadece ‘bilmiyorum’ diyor. Nihal ayağa kalkıyor ve başlıyor anlatmaya; ‘istersen ben anlatayım sana hayatımızı nasıl mahvettiğinizi, babama neler yaptığınızı, babamı nasıl öldürdüğünüzü’ diyor. Evdeki herkes ayaklanıyor ve dizi bize Aytaç’ın kendini astığı sahneyi gösteriyor.

Nihal susmuyor. ‘O sendin’ demeye başlıyor. ‘Aramak istemeyen, telefonun ucunda ağlayan ve hadi bırak artık Mete diyen Elif’ti, aramaya devam eden sendin’ diyor.

Evde kavgalar çıktıktan sonra, biz yeniden en başa lise kavgasına dönüyoruz. Mete ve bir oğlan kavga ediyor. Müdür yardımcısı ayırmaya geliyor ve Mete’ye iki tane tokat atıyor. Tahmin edin müdür yardımcısı kim..

**

Şimdi yorumlarımı yapmak istiyorum. Bana kalırsa sitemizde de yorumu yer alan The Salesman filmindeki gibi bir av-avcı ikilemi oluşturulmaya çalışılmış. Fakat bende istenilen etkiyi bırakmadı. Aytaç sırf iki tokat attı diye, adamın hayatının bu kadar karartılmasına gerek yoktu. Mete’nin arama sebebini, Elif’in dur demelerine rağmen neden onun sürekli aradığını öğrenmemiz açısından iyi oldu. Fakat kesinlikle Mete’yi haklılık kategorisine çıkarmadı.

Aytaç’ın gerçekten sapık olduğunu da düşündüm; fakat telefonda kıza yaşını sordu ve kız 16 deseydi, Aytaç sırf başına bela almamak telefonu kapatırdı diye düşünüyorum.

Senaryoda bir de tutarsızlık buldum. Çocuklar bu telefon sapıklığını lise sonda okurken yaptı. Lise ortamını az çok bilirsiniz. Lisede sinek bile uçsa bundan dedikodu malzemesi çıkarılabilir. Şimdi düşünün. Balıkesir gibi ufak bir ilde lisedesiniz ve müdür yardımcınız intihar ediyor. Siz de bunu bilmiyorsunuz. Mete’nin yemin ederim bilmiyordum diye ağlayışları bana olayın bu tarafını düşündürdü. Gerçi Aytaç’ın olaydan 2-3 yıl kadar sonra intihar ettiğini düşünerek bunun da çok üstünde durmamayı planlıyorum.

Benim senaryom ise, Aytaç’ın gerçekten sapık bir karakter olarak yazılması ve bunun bize bir şekilde gösterilmesi. Yani şöyle ki; Aytaç’ı lisede kızlara bakarken filan görseydik, işte o zaman gerçekten kim suçlu kim suçsuz, kim neyi hak etti hak etmedi sorularını sorabilirdik ve bana kalırsa daha iyi bir senaryo olurdu, daha çok düşündürürdü. Mete Aytaç’ı intihara sürüklediği için yine suçlu olurdu çünkü bu ülkenin polisi ya da savcısı Mete değil. Aytaç’ın durumunu öğrense bile polise gidebilirdi. Aytaç da zaten hepimizin gözünde suçlu olurdu.

Yönetmenlik oldukça iyi. Geriye dönük sekanslar, intiharın gösterilişi ve kibrit ev detayı mükemmeldi. çekimlerin kalitesi, son sahnede Aytaç’ın evinin hızlıca kayarak çekilmesi çok başarılıydı. Müzikler de harikaydı. Aytaç rolündeki Cem Davran ve Mete rolündeki Sinan Tuzcu sizi ağlatacak kadar mükemmeller. Cem Davran göklere çıkmış. Karısından ve hayatından bıkan bir adamı o kadar iyi oynuyor ve çaresiz sahnelerinde o kadar içten yalvarıyor o kadar içten sinirleniyor ki alkışlamamak mümkün değil. Sinan Tuzcu da mükemmeldi. Ben Nihal’in soru sormaya başladığı ana kadar Mete’nin gerçekten bir şey bilmediğini ve her şeyi Elif’in yaptığını düşündüm. Çünkü Mete de bizim gibi dünyanın küçücük olduğunu, Aytaç’ın küçük kızının Nihal olacağını ve işlerin ayağına dolanacağını tahmin etmedi.

Bu diziyi mutlaka izleyin ve gururlanın. Çünkü Türk televizyonları da artık mükemmelleşme yolunda emin adımlarla ilerlemeye başladı.

 

  • 8/10
    Yönetmenlik - 8/10
  • 8/10
    Sinematografi - 8/10
  • 9/10
    Oyunculuklar - 9/10
  • 8/10
    Müzik - 8/10
  • 8/10
    Kurgu - 8/10
  • 8/10
    Kostüm-Dekor - 8/10
  • 7/10
    Senaryo - 7/10
8/10

Özet

+Türk dizilerinin ilerleyişi açısından mükemmel bir başarı
+Kaliteli oyunculuklar, çekimler
-İstenen etkiyi bırakamayan senaryo

Kategori: İncelemeler Dizi İncelemeleri

Yorumlar

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir