İçeriğe geç →

7YÜZ 1.SEZON 7.BÖLÜM (BİYOLOJİK SAAT/FİNAL) – İNCELEME

Yaklaşık iki ay önce büyük beklentilerle başladığımız 7Yüz macerası yayınlanan final bölümüyle geçtiğimiz akşam sona erdi. Ben de bu vesileyle önce final bölümü hakkında sonra da genel anlamda dizi hakkında biraz konuşmak istiyorum.

Final bölümümüzün adı Biyolojik Saat. Bölümün başlangıcında başroldeki Metin’in kolunda gördüğümüz biyolojik saatin sadece insanın yaktığı kaloriyi, günlük ritmini gösteren bir alet olduğunu öğreniyoruz. Zaten daha fazla bir bilgi de verilmiyor. Bölümün isminin neden Biyolojik Saat olduğunu da merak ettim çünkü saatten ilerleyen dakikalarda bir daha asla bahsedilmiyor. Konuyla ve kurguyla alakasını çözemediğim gereksiz bir ürün sadece.

Başrolümüz Metin; bekar, bir türlü ciddi bir ilişki kuramayan bir adam. Apartmandaki kedileri besleyen kadına bile ters davranan klasik vurdumduymaz bir erkek tipi. Eski sevgilisi Nil ve ablası Aylin’le olan konuşmalarından da bu sonuca varıyoruz zaten. Asıl olaylar ise, Metin’in biyolojik saatin vesilesiyle gittiği doktordan çocuk yapmak için çok az zamanı kalmasını öğrenmesinden sonra başlıyor. Sağlık sebebiyle çocuk yapma olasılığı çok düşük olan Metin, aynı günlerde 2 çocuğa sahip eski sevgilisiyle de karşılaşınca, kesinlikle evlenmeyi ve çocuk sahibi olmayı kafasına koyuyor. Bunun için ise ilk durağı aplikasyonlar. Aplikasyonlarda bulduğu kadınlar tabi ki klişe. O kadar uç derecede klişelikleri var ki; 7Yüz gibi bir yapıma yakışmıyor. Ben kendi adıma klişe olsun diye yapılan klişeleri severim (Western filmleri tarzı); ama 2017 yılında çok iddialı olan bir dizide böyle vıcık vıcık sahneleri izleyince artık gülemiyorum. Utandırıyor daha çok. Belki bundan 10 sene önce gülebilirdim fakat aynı taktik o kadar fazla romantik filmde kullanıldı ki; artık içimden ileri sarmak geliyor.

Tam da kimseyi bulamayacağını düşündüğü sırada Metin’in hayatına kediler için kavga ettiği komşusu Gökçe giriyor ve yıllardır aradığı ilişkiyi bulduğunu düşünmeye başlıyor bunun akabinde 11 gün sonra da Gökçe’ye evlenme teklif ediyor. Çok kızan Gökçe’nin ise daha önce evlendiğini ve boşandığını öğreniyoruz. Nedeni ise çocuğunun olmayacak olması. Eski sevgilisinin çocuklarına özenen ve birden çocuk aşkıyla yanıp tutuşan Metin ise bunun üzerine Gökçe’yi terk ediyor. Sonrası ise klasik sürünme ve kendini affettirme çabaları, sonsuza dek mutlu yaşamak.

Bölümün geneline bakacak olursak yönetmenlik o kadar iç açıcı değil. Profil çekimleri fazla yok. Bir önceki bölüm kadar fazla şovmenlik yapılmamış. O bölümün abartı olduğunu belirtmiştik ama bu bölüm onun yanında fazla basit kalmış. Konu ve kurgu gayet normaldi ve tahmin edilebilir ilerliyordu. Sonunda beraber olacakları zaten kedi kavgası sahnesinden beri belliydi. Bölümün tanıtım fotoğrafına konulan başrol oyuncusu fotoğrafları sonucunda zaten Dolunay Soysert’i gördüğümüz ilk andan itibaren beraber olacaklarını anlıyoruz. Sinematografi normal. Sonuçta oldukça klasik bir konuyu oldukça klasik şekilde işlemişler. Herhangi bir belirgin renk kullanımına veya gerilim unsuru oluşturacak çekim tekniklerine gerek bile yok (Büyük Günahlar’ın son sahnesinde kameranın evde hızlıca dolaşması veya Karşılaşmalar’da adamın takıntılı olduğunu anlatan yavaş çekim sahneleri gibi).

İzlenebilir kılan tek olgu oyunculuklar. Aslında ben klişe aşk ilişkileri içeren yapımlara bayıldığım için bana göre izlenecek çok fazla şeyi olması gerekiyordu. Ama ‘en büyük günahlarınızla yüzleşmeye hazır mısınız?’ temalı bir diziyi izlerken aplikasyondan sevgili bulacak bir adamı değil de mafyatik ilişkiler tarzı olaylar izleyeceğimi düşündüğüm için izlenebilecek çok şeyi yoktu. Serkan Altunorak ve Dolunay Soysert çok yetenekliydi. İkisi de canlandırdıkları karakterlerin ruh hallerine tam olarak bürünmeyi başarmışlar. Eczacı kardeş de komik ve güzel bir detaydı. Dolunay Soysert’in kıyafetleri bile dul, kedili ve yalnız yaşayan bir kadına uyum sağlayacak güzellikteydi bence.

Bölümle ilgili anlamlandıramadığım noktalardan biri de başta bahsettiğim gibi saat. O saat neden takıldı, neden çıkarıldı, bölüme neden adını verdi? Anlamadım. Hala da anlamıyorum. Önceki bölümlere gönderme olduğunu da sanmıyorum. Çünkü dizide sadece belli başlı sabit detaylar var bana kalırsa. Balıkesir ilçesi, Kanada, 7Yüz Apartmanı. Belki fark etmediğim bir iki tane daha vardır ama şu an sadece bunları sayabildim. Biyolojik saat de inanılmaz vurucu bir detay değildi. Karşılaşmalar bölümünde de ‘Karşılaşmalar’ adında bir aplikasyon vardı hatırlarsak. Bölüm onun üzerine kuruluydu mesela ama buradaki saat detayı gerçekten çok gereksizdi. Tıpkı Mad Max: Fury Road filmindeki Max karakteri gibi. Alın Max’i, çıkarın filmden. Hiçbir farklılık ya da kayıp olmaz emin olun.

En büyük günahlarımızla sanıyorum ki bu bölümde de yüzleşemedik. Tamam, eğlenceli ve komik bir bölümdü kabul ediyorum. Ama kesinlikle dizinin konseptine, fikrine yakışan bir bölüm değildi.

Şimdi genel anlamda geride bıraktığımız sezona bir bakalım. Türkiye’de internet dizisi denilince artık fazla bir beklenti içine girmeme kararı aldım. Güzel işler yapılıyor tabi ki; asla küçümsenemez. Ama büyütmek de oldukça gereksiz. Diziyi ilk duyduğumda; yetenekli Hollywood yönetmeni David Fincher’ın Seven filmi gibi bir şeyi tabi ki beklemedim. Hoş, bana kalırsa o da sıradan bir polisiye filmdi ama Fincher onu bile oldukça ilgi çekici şekilde anlatmayı başarmıştı (Adını duyduğumuzda aklımıza gelen ilk filmlerinden biri haline geldi zaten). Bir Seven ya da Black Mirror beklemiyorduk evet ama bari klasik romantik film tarzını yoğun şekilde işlemeselerdi. Refakatçiler ve Büyük Günahlar bölümleri sebebiyle hala internet dizilerinden umutlu gibiyim. Eşitlik bölümündeki konu da iddialıydı. Ama yine de alacağımız çok yol var, o kesin. Vurucu günahlarımızla, özelliklerimizle yüzleşmek bazı bölümlerde o kadar komik oldu ki; gerçekten 7Yüz’ü mü izliyorum diye kendime defalarca kez sordum. Her sezon farklı konu işleyen bir dizi için bir sezona sırtlayıcı olarak sadece 1-2 bölüm koymak da gerçekten büyük risk.

Ben bu diziyi çeksem hangi konuları işlerdim diye düşündüm. Oyunculuklar, çekimler, diyaloglar çok önemli kabul ediyorum; ama etkileyici bir konu ve o konunun işlenişi de iddialı bir yapım için olmazsa olmaz unsurlar şüphesiz. Daha önceki yazılarımdan birinde konu kadar işleyişin de önemli olduğunu savunmuş; bir insanın 17, 27, 37, 47 ve daha bir sürü faklı yaşında bile okusa her seferinde farklı gözle bakacağı Suç ve Ceza örneğini vermiştim. Suç ve Ceza’nın konusu çok mu ilginç? Hayır. Ama bu soruyu sorarken de durup 30 saniye düşünmemiz gerekir. Neden diyecek olursanız; 1866 yılında işlenecek ne kadar ilginç konu vardı ki? Aldığı kaloriyi hesaplayan saat vardı da Dostoyevski cinayet konusunu mu seçti? Bugüne kadar o kadar çok dizi, film çekildi, o kadar çok kitap yazıldı ki; daha önce yazılmayan bir konuyu  bulsanız da cilalı ve parlak şekilde bizlere yansıtmanız gerekiyor. 2011 yapımı Zamana Karşı filmini belki duymuşsunuzdur ya da Açlık Oyunları serisini. Konular yaşadığımız yıllara göre oldukça orijinaller. Ama filmler o kadar rezil ki; izlerken ağlamak istediğimi hatırlıyorum. Klasik klişe rezil Hollywood filmleri..

Fikir ya da tarz zaten bir insanı tepeye çıkarmak için gerekli başlıca iki unsur. Eğer birinde çok iyiyseniz diğerini bir şekilde götürebiliyorsunuz diye düşünüyorum. Fikirleri kimsenin asla hayal edemeyeceği kadar uç noktalarda gezen fakat fırçasal tarzı olmayan Dali ve oldukça normal manzaraları kendine has tarzıyla yansıtan Van Gogh gibi. İkisine de bayılıyorum, bütün eserleri inanılmaz. Hem çok farklılar hem de tamamen aynılar aslında. Dali’nin konuları ilginç; ama o kadar kusursuz ve parlak ki asla fikrinin arkasına saklanmamış. Van Gogh ise basit bir manzarayı öyle güzel çizmiş ki; resimden anlamayan birine bile kendi adını öğretebilmiş. Elbette herkesin fikri kendine özeldir; bunlar benim düşüncelerim. Hiçbir yönetmen Stanley Kubrick’in kalitesine, Lars von Trier’in fikirlerine, Ingmar Bergman’ın vuruculuğuna sahip olmayabilir. Herkes kendi tarzını yansıtır. Ama belli şeyleri yapabilmek için de belli fikirlere sahip olmak su götürmez bir gerçek. Hayal ettiğiniz her şeyin filmi çekilebilir kabul; ama hayalleriniz de uğruna film çekmeye değer mi, onu da düşünmek gerekir.

Umarım 2.sezonu çekmeyi düşünüyorlarsa çok daha gelişmiş ve güzel şekilde çekebilirler. Çünkü ilk sezon beklentilerimin üstüne çıkamasa da altına inmemeyi başardığı için bu projenin oldukça değerli olduğunu düşünüyorum.

  • 6/10
    Yönetmenlik - 6/10
  • 6/10
    Senaryo - 6/10
  • 7/10
    Kostüm-Dekor - 7/10
  • 6/10
    Kurgu - 6/10
  • 8/10
    Oyunculuklar - 8/10
  • 6/10
    Müzikler - 6/10
  • 6/10
    Diyaloglar - 6/10
6.4/10

Özet

+Komik
+İyi oyunculuklar
-Basit konu
-Vurucu olmayan yüzleşme

Kategori: İncelemeler Dizi İncelemeleri

Tek Yorum

  1. Başak Akay Başak Akay

    Biyolojik saat (sirkadyen ritm ya da hayat zaman çizelgesi gibi bir insanın geçen zamanı / gerçekleştirmesi gerekenler denklemine ithafen kullanılmış aletin adı değil zannımca, Metin karakterinin biyolojik saati çocuk sahibi olmasını dikte ediyor ve Metin aslında özgür iradesi ile istemediği şeyi “vakti geçiyor” deyip istemeye hatta zorlamaya başlıyor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir