İçeriğe geç →

ROMA – İNCELEME

Mükemmel.

Hem her gün her dakika şahit olunuyormuşçasına normal bir hayat; hem daha önce hiç eşi benzeri yaşanmamışçasına sıradışı. Hayatın ortalarında bir yerden başlayan ve dönüp dolaşıp, inip çıkıp, gidip gelen bir film. Ufak detaylarına yüklenen anlamlar o kadar güzel ki; film size kendi ilerleyişini belki çoğumuzun asla fark etmeyeceği basit detaylarla gösteriyor. Üst düzey bir şiirsel gözlem yeteneği. Her yazımda ufak şekilde konuyu anlatıp daha sonra eleştirisini yazmama rağmen bunda eleştirecek hiçbir şey bulamadığım ve konuyu anlatıp kafalarda herhangi bir önyargı oluşturmak istemediğim için daha farklı şekilde yazmaya karar verdim.

O kadar naif bir ilerleyişi var ki her duyguyu aynı anda yaşatabiliyor. Tamamı siyah beyaz. Eski, fakat hiç de kasvetli olmayan bir ortamı var. Normal konusuna tezat olarak kendini mükemmel şekilde izletiyor. Yeni dönemin belki de en başarılı şiirsel sinema örneklerinden. Her karesi Tarkovski’nin yüzünü güldürecek zariflikte.

Alfonso Cuaron bu işle beraber çıtasını çok fazla yükseltti ve kendi tarzını buldu diyebiliriz. Hiçbir falso vermeden çekilen Roma, Cuaron’un başyapıtı sayılabilir.

Çok konuşulan sansasyonel bir film olduğunu duyduğum zaman her sahnesinde ayrı dram, ağlamalar, ölümler, ayrılışlar, savaşlar var diye düşündüğümü hatırlıyorum. Fakat alakası yok. Gerçi; olması gereken sansasyonel film mantığı da tam olarak bu aslında. The Florida Project gibi – hayatın tam içinden, bir bina yandan, bir masa ilerden. Tam olarak sinema salonunda ya da hastane koridorunda herhangi sıradan bir insanın başından geçebilecek doğallıkta ve etkileyicilikte, olması gereken bir film örneği.

Sinemayı hayal dünyası olarak düşünüp, yaşanması zor olan konuları içeren yapımlara karşı oluşan bitmez tükenmez sevgimi; tamamen gözlemci ve şiirsel, gerçek, doğal filmlere çeken işleri inanılmaz seviyorum. ‘Sanat filminden ne anlamayı bekliyorsunuz ki?’ tarzı soruları soranlar için de cevabım; seni, beni, hayvanları, basit ve temel bir iki düşünceden ibaret hayatını sürdüren israf insanları anlamayı bekliyor oluşum. Bir insanın ne kadar naif olabileceğini Cleo ile, düz kolaycı ve basit olduğunu Fermin’le bile anlayabiliyorsunuz. Neden ve nasıl sorularının cevabını verdiği gibi ne zaman sorusunu da cevaplayan Fermin ve Cleo ilişkisi aslında her gün çevremizde binlerce insanın içinde bulunduğu bir çaresizlik örneği. Sadece bize yansıtılmıyor o kadar. Ya da belki biz görmek istemiyoruz.

Film yönetmen Cuaron’un çocukluk anılarının bir derlemesi. Daha önce çekmeyi denememesi üzücü. Ama doğru zaman ve doğru fikirlerin oluşmasının önemi de büyük diye düşünüyorum.  Görüntü yönetmenliği ağlatacak seviyede güzel. Filmin başında, ortasında her yerinde sizi karşılayan tek sekans çekimler çok hoş ve filmi tamamlayıp daha da doğallaştıran nitelikte. Uzun süre kopmadan o sahnenin etkisi altında güzel bir izleme deneyimi elde ediyorsunuz. Katliam ve kesilmeden çekilen doğum sahnesinde salondan ses bile çıkmadığını hatırlıyorum.

İzlerken yaşanılanlara karşı verilen tepkiler o kadar doğal ki; özellikle Cleo’nun profesyonel bir oyuncu olmadığı anlaşılıyor. Yanlış anlaşılsın istemiyorum; olay kesinlikle amatörlük ya da acemilik değil. Olay tamamen eğitimle ve çalışmayla asla ama asla elde edilemeyecek çok ince bir çizginin varlığı. Zamanla film izleye izleye oyuncular konusunda az çok fikriniz oluyor.

Roma’da bir diğer güzellik de oyuncuların senaryoyu bilmeyip, günlük olarak öğreniyorlar olmaları; ki bu da filmin doğallığına doğallık katan bir diğer önemli unsur.

Roma isminin nedeni de kaynaklarda Cuaron’un büyüdüğü semt olması olarak söyleniyor. Yüzümü güldüren bir detay da günümüzde; Cuaron’un büyük sevgiyle bağlı olduğu bakıcısı olan gerçek Cleo’nun (Libo’nun) hala hayatta oluşu ve Cuaron ve ailesiyle birlikte yaşayışı.

Denize koşma sahnesiyle ilgili de söyleyecek birkaç şeyim var. Roma, inişler ve çıkışlara sahip olmasına rağmen belli bir zirveye çıkıp çözülme eğiliminde olan bir film. Bu çözülme ve zirveye ulaşmanın tabi ki Climax tarzıyla alakası yok. Ama izledikçe birkaç parçaya ayrılan filmin tek bir yerde toparlanıp aranılanı bulacağı hissi size ince ince veriliyor. Cleo’nun kendi çocuğuna gösteremediği güç ve cesareti, baktığı çocukları kurtarmak için denize koşarak göstermesi de filmin çözüldüğü an. Zaten görüntü de tamamen netleşiyor.

Bunlar dışında babanın arabasındaki küllükten ve stresli park edişlerinden hayatının yolunda gitmediği (araba ve park sıkıntıları karısında da var), Cleo Fermin’e hamile olduğunu söylediği anda Fermin’in birden dudak yerine alından öpmeye başlayıp ciddileşmesi (1 milisaniye filan sürüyor ama yine de gideceğini anlayabiliyorsunuz), Fermin’in antrenmanını izleyen Cleo’nun kimsenin yapamadığı denge hareketini yapması gerçekten mükemmel sahneler. Tam olarak abartısız gerçek insan tepkileri.

Sonuç olarak; Roma o kadar zarif, mutlu, hüzünlü, güçlü, şiir gibi bir film ki; bir daha asla benzeri çekilemeyecek. Sinemada deneyimlenen belki de en özel ve güzel yapımlardan biri olma onurunu hiç kaybetmeyeceğini düşünüyorum. Bir insanın ne kadar sevgi dolu olabileceğinin su gibi akıp giden öyküsü.. İzleyin, izlettirin.

  • 9/10
    Yönetmenlik - 9/10
  • 9/10
    Sinematografi - 9/10
  • 8/10
    Senaryo - 8/10
  • 9/10
    Oyunculuklar - 9/10
  • 9/10
    Kurgu - 9/10
  • 9/10
    Kostüm-Dekor - 9/10
8.8/10

Kategori: Film İncelemeleri İncelemeler

Yorumlar

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir