İçeriğe geç →

İNCELEME – THERE WILL BE BLOOD #antika

Din ve kapitalizm.

Birbirinden bu kadar farklı ama birbirleriyle bu kadar aynı olan iki olgu. Bu filmi izlememişseniz, hala ikisinden birinin diğerinden üstün olduğuna inanan birisiniz demektir. Karl Marx’ın kapitalini biraz inceleyelim. Dini her zaman hakim sınıfın baskı aracı, yoksulların tutunduğu kuru dal ya da ilkel insanların herhangi bir temele dayanmaksızın sadece körü körüne bağlı olduğu bir oluşum olarak gören Marx, kapitalizm analizinde sadece kendi içinde meta üretim yapan düzenli bir toplumu savunmuş, görünenin arkasını incelemek gerektiğini anlatmaya çalışmıştır. Kapitalizmde her şey alınıp satılır. Her şeye fiyat biçebilirsiniz. Tıpkı filmimizde, kiliseye yardım adı altında dini bile umutsuzca satmaya çalışan Eli gibi. Filmin her yerinde, her sahnesinde, her köşesinde para döngülerini görmek mümkündür. Her zaman bir pazarlık yapılır, işçi ve işveren sınıf bize gösterilir, bunlar kimi zaman kendi içinde yer değiştirir ve kimi zaman paranın satın alamayacağı şeyler bile parayla satın alınabilir hale getirilir. Kapitalizme, Daniel Plainview’un gözünden de yazının sonunda tekrar değineceğiz zaten.

Filmin açılışında, 14 dakikalık ünlü ‘diyalogsuz’ petrol çıkarma sahnesini izleriz. Eğer yönetmen kısa film çekmiş olsaydı ve bu film sadece bu 14 dakikalık kısmı kapsasaydı kesinlikle diyaloglara 10 puan verirdim. Çünkü diyalog yalnızca sözlü olmaz. Baş karakterimiz Daniel, petrol çıkarmaya çalışan bu uğurda para kazanmak için her şeyini feda edebilecek biri. Bacağını da petrol çıkarma uğruna sakatlayan Daniel, bunu bile feda edilecek bir değer olarak görebiliyor. Başlarda bir kazada ölen arkadaşının oğlunu yanına aldığı ve onu her yere yanında götürüp ‘oğlumla aile şirketimizi size tanıtmaya geldik’ demesi size sempatik gelebilir. Tıpkı Kış Uykusu filmindeki Aydın karakterinin başlarda haksızlığa uğradığını düşünmemiz gibi. Ama Daniel Plainview’un ‘görünenin ardında’ kesinlikle bambaşka planları vardır.

Ölen arkadaşının oğlu H.W.’yi yanına alır ve iş yapmak için beraber şehir şehir dolaşmaya, insanlardan petrol sahası satın almaya başlarlar. İnsanlar başta gönülsüzdür. Fakat Daniel öyle bir konuşma yapar ki, elinizde ne var ne yoksa hepsini siz daha ne olduğunu bile anlamadan satın alabilir.

Yüzünde her zaman bütün insanlığa karşı öyle bir kibir, öyle bir aşağılama ifadesi vardır ki, size ‘Nasılsınız?’ dediğinde bile kendinizi bir böcek gibi hissetmenize sebep olabilir. Daha sonraları almak istediği arazilerden birinin, sahibi tarafından satılmak istemediğini duyan Daniel o an bile o kadar pervasız ve kendinden emindir ki; mutlaka gelecektir diye konunun üstünde bile durmaz.

Daniel ve oğlu gezilerine devam ederken bir gece kaldıkları yere kendini Paul Sunday olarak tanıtan biri gelir ve ailesinin yaşadığı topraklarda petrol olduğunu, 500 dolara bu bilgiyi Daniel’a vereceğini söyler.

Daniel ve Paul

Paul akıllıdır, paraya parayla selam vermiştir ve Daniel’ın teklifi kabul edeceğinden emindir. Ne var ki Daniel da akıllıdır ve Paul’a ‘Neden ben?’ diye sorar. Paul’un cevabı basittir; Çünkü buradan petrol çıkardınız. Yerin üstüne çıkan petrolü anlattığında ise Daniel; Yerin üstünde olması, altında da olacağı anlamına gelmez der. Paul son kozunu kullanır ve Standard Oil’in yandaki araziyi aldığını söyler. (Bilmeyenleriniz için; Standard Oil, Rockefeller Ailesi’ne ait olan dünyanın en büyük petrol devlerinden biridir. Devlet tarafından kapatılmasına rağmen farklı isimlerde yeniden açılmış ve imparatorluğunu günümüze kadar devam ettirmiştir.)

Her şeyi ölçüp tartan Daniel sonunda teklifi kabul eder ve H.W. ile birlikte Paul’un ailesinin yaşadığı yere doğru yola koyulurlar.

Vardıklarında ise Paul’un ailesiyle ve ikiz kardeşi rahip Eli ile tanışırlar. Eli, başta bahsettiğimiz Marx’ın teorisindeki dindir bu filmde. Daha baştan bunu hepimize gösterir.

Daniel inançsızdır, Eli ise bir şarlatan. Para adı üstünde paradır, din ise bedava. Eli kilisesi için para istemeye başladığı an, ortada bir kilise ve dolayısıyla insanlar da vardır ve bunu meşru gösterebilir. Daniel her şeye rağmen Eli’ye yardım etmeyi kabul edeceğini söyler. Çünkü Eli’nin babası Abel de Eli ne derse o olur diyerek kapitalizmle dini karşı karşıya getirmiştir. İki taraftan birinden kan dökülecektir artık. Daniel her fırsatta Eli ile dalga geçip onu küçümseyecek, Eli de halkı Daniel’a karşı doldurmaya başlayacaktır.

Daniel, işini bildiği için nabza göre şerbet vererek ailelerin, çocukların ve eğitimin önemini anlatarak herkesin dikkatini çekmeye başlar. Bir somun ekmeği lüks olarak gören halka yaptığı konuşması sonucunda siz bile Daniel’a sempati duymaya başlayabilirsiniz. Eli de boş durmaz ve köye gelen işçileri bir kilise adetiyle karşılamaya başlar. Bu filmde para dini sevmez, din de parayı sevmez. Başlarda Daniel’ın yüzündeki kibirden bahsetmiştim. Aynı kibir Eli’nin yüzünde de vardır, belki daha bile acımasız olarak.

Eli, Daniel’dan açılacak olan petrol kuyusunu kutsamak için izin ister, Daniel da bunu her zamanki haliyle kabul ediyormuş gibi yapar. Tahmin edeceğiniz gibi bu kutsama asla gerçekleşmez. Üstüne bir de kuyuda bir işçi ölür ve Eli, kendi cephesine 1 puan eklemiş olur.

Sırada Eli’nin ünlü kilise şovu var. İzlerken o kadar şaşırıyorsunuz ki; bu insanlar gerçek değilmiş gibi gelebiliyor. Ama emin olun bu film de bu insanlar da birer ansiklopedi kadar gerçek. Eli’nin şovu karşısında halk inanılmaz derecede büyülenir ve hepsi adeta Eli’yı bir peygamber olarak gördüğünü bize hissettirir.

Bu esnada olan biteni biz de ortamda bulunan bir başkası gibi izlediğimizi fark ederiz; Daniel gibi. Daniel’ın oraya gidiş sebebi, kendi sözlerine göre, ölen işçinin cenazesinde Eli’nin de konuşma yapmasını istemesi. Çünkü Eli’nin kutsama konusunda halkı doldurduğunun ve kuyunun kutsanmadığı için can aldığını iddia ettiğinin farkında.

Kuyu, çalışmaya devam ediyordu ve Eli bu sefer çalışmaların içinde bizzat izliyordu, dinle aynı ortamda bulunamayan para ise uzaktan.. Yakından izleyen biri daha vardı ve bunun bedelini maalesef çok ağır ödeyecekti. Tanrının gölgesi Eli(!) başında durmasına rağmen kuyu feci şekilde patlamış, bedelini ödeyen ise H.W. olmuştu. Ve tabi Daniel.. Daniel oğluna ‘Neren acıyor’ der, etraftakilere de ‘Yarasını görüyor musunuz?’ diye sorar. Fakat hasar kulaklarındadır ve H.W. o günden sonra dış dünyayla ve en önemlisi babasıyla asla iletişim kuramayacağını anlamaya başlar. Artık babasını duyamaz, onla konuşamaz. Daha kötüsü; babası da onla konuşmak için çaba göstermez ve ona bir hoca tutar. Üçüncü kişi aracılığıyla anlaşan baba-oğul, artık birbirlerinden kopmaya başlamıştır. Kuyu tamamen yanar, çöker. Her şey başa döner fakat Daniel henüz pes etmeye hazır değildir. Artık çok daha hırslıdır. Yanan kuyuyu izlerken onun yüzünde gördüğümüz petrol de, belki de ilk defa dökülen kandır. Dünyanın kanı.

Daniel yastadır. Hem kuyusunu, hem de bir bakıma oğlunu, ortağını(!) kaybetmiştir. Bu sırada Eli gelir ve ona kilisenin parasını ne zaman vereceğini sorar. Bana göre bu sahne, Eli’yi ilk defa tam anlamıyla görebildiğimiz sahnelerin temelini oluşturuyor. Soru sonucunda Daniel’ın onu dövmesi, ikisinin yüzündeki pislikler ve ikisinin de çaresizlikle beslenen hırsları, artık çok daha büyük bir savaş olacağını bize göstermeye başlar. Daniel’ın yüzünde petrol vardır, Eli’de ise çamur, toprak. Aslında ikisi de bir bakıma aynıdır. İkisi de inançları tarafından öyle ya da böyle ilk yıkımlarını almıştır. Savaşta ilk tokadı atan kişi Daniel olmuştur; fakat devamı da gelecektir.

Şimdi sırada yeni bir karakterimiz var. Meksika’dan ailesinin yanından gelen ve Daniel’ın kardeşi olduğunu iddia eden bir adam: Henry. Daniel ona inanmaz güvenmez vs diye düşünenleriniz elbette vardır, ben de öyleydim. Daniel gibiler karmaşıktır; ama basittir. İnsanları sevmezler ama onlar olmadan yapamazlar. Para demek insan demektir. Yalnız olamazlar çünkü yalnız olurlarsa kimse onları takdir edemez, büyüyemezler ve gelişemezler. İşte bu yüzden hasta olan H.W.’nin yerini, bu kardeş almaya başlar Daniel için. Kardeşi kıskanan H.W. ise, bir gece onun eşyalarını yakmaya çalışır ve Daniel oğlunun ipini çekip onu şehir dışında özel okula yollar. Ağlayıp acı çeker ama bu Daniel Plainview’dur ve acılarını unutması bile sadece beş dakika sürer.

İlerleyen sahnelerde, Daniel’ın arazilerini almak isteyen iki adamla karşılaşırız. Adamlar Standard Oil’dendir. Daniel onlara ‘İşim olmazsa ben ne yaparım?’ dediğinde, onlar ‘Oğlunla ilgilenirsin’ cevabını alır. Daniel’ın yüzüne dikkat edince işte o anda oğlunun onun için ne ifade ettiğini anlamaya başlayabilirsiniz. Onun için önemli olan tek şey işi ve oğlu da onun sadece iş ortağı. Daha sonra ‘Oğluna iyi bir gelecek sunarsın’ diyen adama ‘Oğlumu nasıl büyüteceğimi öğretme’ demesinin sebebi ise bana kalırsa yalnızca kavgaya sebep aramak.

Başlarda, Daniel’a arazisini satmak istemeyen adamdan ve Daniel’ın onu ayağına beklediğinden söz etmiştim. Bu konuyu tamamen unutan Daniel, boru hattını döşeyemeyeceğini anladığında tükürdüğünü yalamak suretiyle yaşlı adamın evine gitmeye karar verir.

Daniel gibiler karmaşık ama basittir demiştim. Sert ve yenilmez imajlarının altında sürekli kandırılmaya yatkın biri vardır. Daniel, oğlundan sonraki ikinci büyük yalnızlığını da, kardeşi Henry’nin bir sahtekar olduğunu anladığında yaşıyor. Sahtekar Henry ona, gerçek kardeşinin veremden öldüğünü söylediğinde ise Daniel sahte kardeşi öldürüyor.

Arazisini almak istediği yaşlı adamı ikna eden Daniel, yaşlı adamın satmak için tek şartını yerine getirip onunla birlikte kiliseye gidiyor ve bunun sonucunda tokat atma sırası Eli’ye geçiyor. Yüzünü göstermese de etkisi hep Daniel’ın üstünde olan Eli’nin dönüşü muhteşem oluyor. Daniel’ın bu şova katlanma sebebi olan boru hattını her duyduğunuzda paranın neler yaptırabildiğini daha iyi anlıyosunuz.

Bu sahneyi anlatmakla bitiremeyeceğim için tıklayarak izlemenizi öneriyorum.

Bütün bunlar olurken, H.W., özel okulundan dönüyor ve Daniel, oğluyla yemek yediği sırada Standard Oil temsilcilerini görüyor. Buradaki konuşmasını da yazarak bitiremem. Bu filmde Daniel’ın her konuşması mükemmel ve bu da onlardan biri.

Aradan yıllar geçiyor ve H.W.’yi, Eli’nin kız kardeşiyle evlenirken görüyoruz. Aynı zamanda büyük bir iş adamı olan H.W., babasını görmeye ve artık onla çalışmak istemediğini söylemeye gittiğinde ise bizi her alanda amacına ulaşmış bir Daniel karşılıyor. Paranın getirisi olarak imparatorluk kurmuş, bir şatoda yaşayan alkolik Daniel. Artık kimseye güvenmediğinden yalnız yaşayan Daniel. Ve en önemlisi, artık herkese tamamen yabancılaştığı için, oğlunu bile kovan Daniel.

Şimdi, tüm filmin özeti olan ve sinema tarihinin en iyi sahnelerinden biri olan yere geldik. Yıllar, birbirini çok özleyen(!) Eli ve Daniel’ı yeniden bir araya getiriyor. Bir bowling odasında. Kim lobut, kim top az sonra öğreneceğiz. Eli her yeri gezmiş, tıpkı Daniel gibi kendi kariyerinde zirveye çıkmış olmasına rağmen yine dönüp dolaşıp Daniel’ın kapısını çalıyor. Sizce sebep ne? Para. Eli zirvede ama para açlığı çekiyor. Bu sefer ortada kilise ve insanlar da yok, yani Eli parayı tamamen kendi için istiyor. Bulduğu bir petrol arazisi için Daniel’a iş teklif ediyor ve şansa bakın ki Daniel kabul ediyor. Şimdi tokatlama sırası Daniel’da ve para karşılığında Eli’den tek bir şey istiyor: Ben sahte bir peygamberim ve tanrı batıldır diye bağırmasını. Daha komik olan kısım ise, Eli’nin bunu yapması. Bütün yatırımları giden Eli’nin tanrıya isyan ettiği kısım gerçekten görülmeye değer. Daniel’ın ona ikiz kardeşi Paul’u övmesi de görülmeye değer.

Ve tabi ki drenaj.. Daniel’ın, Eli’ye onun söylediği araziyi daha önceden direne edip bütün petrolü aldığını söylediği ve ardından kapitalizmi anlattığı sahneye geçelim. Top ve lobutun insanlaştığı sahneye.

‘Drenaj! Drenaj, Eli, evlat. Drenaj kurutuldu. Çok üzgünüm. Burada, bir milkshake var senin milkshake’in ve bir de benim milksaheke’im var ve bir de pipet var. Bir pipet, anlıyor musun? Onu izle. Şimdi, pipetim odanın karşısına ulaştı ve milkshake’ini içmeye başladı. Ben … senin milkshake’ini içtim!’ 

Kapitalizm tanımlanır, kan dökülür.

Filmin yönetmenliği mükemmel. Tek sorun biraz uzun olması diye düşündüm ama müzikleri, kurgusu, diyalogları o kadar mükemmel ki, bir çırpıda bitiyor. Dikkat çeken bir nokta da Daniel’ın her uykudan uyanışında birinin ölmesi.

Bir diğer unsur da bence isimler. Hz.İsa’nın, yaratıcısına Eli diye seslendiği söylenir. Eli’nin babasının ismi ise Abel’dir. adem ve Havva’nın küçük oğlu olan Abel(Habil), kendi abisi Cain(Kabil) tarafından öldürülen kişidir. Dünya üzerinde öldürülen ilk kişi.

Daniel Day-Lewis, bu filmde göklere çıkmış. bakışları, aksanı, sesi anlatılamayacak derecede mükemmel. Onunla birlikte göklere çıkan biri daha var: Paul Dano. İkili öyle muhteşem ki; onların yerine asla başkalarını koyamazsınız. Kapitalizm ve din çatışmasında, belki de dünya üzerindeki en iyi film olan There Will Be Blood, aynı zamanda Daniel Day-Lewis’e de ikinci Oscar’ını kazandıran film olarak da biliniyor.

Filmi izleyin, izlettirin. Açıp açıp izleyin. Çünkü insanlar asla değişmez. Abartılan her şey yalnızlaşmaya mahkumdur.

 

 

 

 

  • 10/10
    Yönetmenlik - 10/10
  • 10/10
    Müzik - 10/10
  • 10/10
    Oyunculuklar - 10/10
  • 10/10
    Kostüm-Dekor - 10/10
  • 9/10
    Kurgu - 9/10
  • 10/10
    Diyaloglar - 10/10
  • 10/10
    Sinematografi - 10/10
9.9/10

Özet

+Mükemmel bir başyapıt.

Kategori: İncelemeler #antika Film İncelemeleri

2 Yorum

  1. Mehmet Mehmet

    Çok hoş bir film incelemesi. Özellikle dünyanın kanı metaforunu petrol için kullanmanız filmle ilgili kafamdaki soru işaretlerini cevapladı. “Still alice” filmiyle ilgili derinlemesine bir inceleme bekliyorum sizden.

    • Zeynep S. Urak Zeynep S. Urak

      Değerli yorum için çok teşekkürler!..

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir