İçeriğe geç →

SHARP OBJECTS – İNCELEME

Hiç spoiler vermeden yazacağım. Versem, hatta direk katili söylesem ya da siz yarısında katili doğru tahmin etmiş bile olsanız; bu basit bir polisiye dizi olmadığından katil fazla umrunuzda olmayacak, emin olun.

Adını çok duyduğum ama bir türlü izleyemediğim Sharp Objects’i geçen hafta bitirdim ve üzerine birkaç şey söylemek istedim. İzlemeden önce Amy Adams’ın başrol olduğunu öğrendiğimde biraz hayal kırıklığına uğramıştım çünkü o bitik vasat ve yaşlı ruhu girdiği her rolü inanılmaz kasvetli bir hale getiriyor. Daha kısa şekilde yeteneksiz buluyorum da diyebilirim. Sharp Objects de beni bu bağlamda şaşırtmadı; fakat canlandırdığı karakter o kadar bitik ve yorgun ki; Adams role birebir uymuş. Daha önce iyi performanslarını izlemiş olsam mükemmel rol yaptığını da söylerim ama bu tamamen canlandırdığı karakterle kendi rol yapma yeteneklerinin aynı seviyede olmasından ibaret.

Canlandırdığı karakter sorunlu, ağır ve tanımak konusunda zorluk çekmeyeceğiniz biri. Bazı hareketleri karakteriyle tezat oluşturup izlerken sahneyi saçma bir hale getirebiliyor diye düşündüm ve bunu da nerde ne yapacağını bilemeyen; sanki bir dizi ya da filmde yaşıyormuşçasına hareket eden sorunlu insan özelliğine bağladım. Tipik bir ‘bariz olarak yanlışı’ yapma dürtüsü. Çok fazla soruna sahip olduğu için de o an kendisine duygusal ya da mantıksal açıdan yakın olanı yapmaktan çok yanlış olduğunu bildiği şeyi yapmayı seçiyor. Affedileceğinden eminmişçesine her durumu kurtaracağını düşünerek hareket ediyor.

Yalnız, depresif, bitik fakat güçlü bir kadın karakteri illa ki Amy Adams’tan daha iyi oynayan birileri çıkardı. Natalie Portman mesela. Ya da belki Jessica Chastain. Amy Adams’ı genel anlamda yeteneksiz bulma durumumu bu dizi için fazla uzatmaya gerek yok, dediğim gibi zaten girdiği her yapımda bu tarz bir hava yaydığı için bu karakter onun üstüne tam oturmuş.

İzlemesi en zor sahnelerin başrolünde Patricia Clarkson var. Muhteşem. Öyle bir karakter ki; senelerdir yapılmaya çalışılan fakat başarılamayan hastalıklı anne figürü gibi. Daha önce mutlaka bir yapımda olması gerekiyormuş da buralara sarkmış gibi. Korkunç bir anne. İçinizi bunaltıyor izlerken. Ekrana girip boğazını sıkmak istiyorsunuz. Ve Clarkson bunu o kadar iyi, o kadar mükemmel canlandırmış ki buna alternatif başka oyuncu düşünmek imkansız. Sanki normal hayatta da böyle bir anneymiş gibi. Sinir bozucu doğallığı tek kelimeyle kusursuz. Yok artık bu kadar da olamaz diyebileceğiniz hiçbir sahne yok. Her gün hastanede görebileceğiniz kadar gerçek bir anne ve onun sayesinde karakter içinde karakter izleme hazzı. Hiç unutulmayacak realistik karakterlerin arasına ilk beşten girmeye aday. Patricia Clarkson da rahatsız eden karakterleri canlandıran oyuncular arasına girmeye aday (bkz. Dogville).

Ve Amma. Eliza Scanlen’i ilk kez izledim. Şu saatten sonra da hangi yapımda ismini görsem büyük beklenti içine gireceğimi düşünüyorum. İkinci sıradaki rahatsız edici sahneler de içinde Amma bulunan her sahne. Sevip sevmemeye karar veremeyebilirsiniz. Çünkü gerçekten anlaması zor bir karakter. Sorunlu ama kendi kendine sorunlu olduğuna inanıp buna tapan bir hali var. Bir şeylerin yanlış olduğunun ya farkında ya da bilerek yanlış hale getiriyor diye düşünüyorsunuz. Final bölümlerinde dahi bunu ayırt etmek gerçekten çok zor. Ne taraftan bakarsanız bakın mantıklı gelebiliyor yaptıkları. Fakat bu yine de korku vermekten çok sevilmeye ihtiyacı olan küçük çocuk olduğu gerçeğini değiştirmiyor.

Yan karakterler hiç sırıtmıyor. Çocuklar ve Jackie başarılı.

Anne kız ilişkileri ve ikili kombinasyonlar ya da hepsinin bir arada olduğu sahneler dahil bazen ekrana bakarken kulaklarınızı tıkamak isteyeceğiniz cinsten. Gerçeğe tahammülü olmayanların izlememesi gereken bir dizi. ‘Babamızı görmek istemedik, annemiz deliymiş bize söylemedi’ tarzı The Haunting of Hill House seviyesizliği ve saçmalığı değil. Sonuna kadar gerçek. Çoğunuzun evinde olan bir sorun belki de ‘aslında sizin sorunlarınız bundan daha hafif’ düşüncesiyle sert bir olguyla birleştirilerek sunulmuş. Fakat bu ciddi anlamda sadece bir çeşit göz boyama. Anneniz, babanız, abiniz, babaanneniz kısacası tüm akrabalarınızla ama en çok da en yakınınızdakilerle yaşadığınız açıklanamayan ama orda hep var olan sorunlar dizide yüzünüze tokat gibi çarpıyor. Camille, Amma ve Adora arasında yaşanan her şeyden kendinize küçük büyük bir pay çıkarırken kaçınılmaz olanla da yüzleşmeniz gerekiyor; sorunlar sorunları doğurur. Değişmek bazıları için gerçekten zordur ve dizi bunu mükemmel şekilde önümüze koymuş. Bazıları sorunları görmez, bazıları görür ama sessiz kalır, bazıları görür ve ses verir. En değişik tipler de sorunu sevenler kategorisi. Sorundan bıkan ama sorunsuz yaşayamayanlar. Herkes birbirini sevsin sevmesin arkadan iş çevirmeyi meslek edinmiş durumda.

İnce detaylar güzel. Adora’nın sorunlu hareketi olan kirpik dökme ve Camille’nin bedenini kesmesi yavaşça verilmiş. Komik ya da anormal eğreti tarafları yok.

Dedikoducu boş tayfayı en çok bu dizide beğendim. Genelde abartı ve yalan şekilde sunulan boş dedikoducular topluluğu bu dizide cinsiyet ayrımı yapmaksızın en gerçekçi mertebeye ulaşmış, kutlamayı hak ediyor.

Soundtrack’i bilindik pop rock şarkılarıyla dolu olan yapımların benim için 1-0 geride başladığını daha önce söylemiştim. Buna karşı nötr hislere sahibim, sebebi de müziklerin genelde Dogma 95’e uygun şekilde yedirilmeye çalışılması. Sesin yükselip her şeyi bastırmasından bağımsız olarak müziğin başlayış doğallığı eksiden yukarı çıkmasına sebep oldu benim gözümde. Her bölümün açılış müziğinin farklı olması beni pek etkilemedi ama değişik ve hoş bir detay olmuş.

Prodüksiyon ve yönetmenlik muazzam. ‘İzleyecek miyiz artık şu sahneyi’ dediğiniz hemen hemen hiçbir sahneyi izlemiyorsunuz. Evet ortada bir istismar, tecavüz var ve gelecek, belli. Ama asla izlemiyorsunuz. Fakat bununla beraber bu sahneler sizin hayal gücünüze de bırakılmamış durumda. İzleyen herkesin sahneyi aynı şekilde kafasında canlandırması için 3 bölüm boyunca mahallenin bakkalına kadar tanıdık. O sahneler çekilse kesinlikle çok vurucu çekilirdi hiç şüphe yok; ama bu hali kontrolü hem size vererek hem de vermeyerek değişik bir hikaye anlatma yolunu önünüze sermiş durumda. İzlemesi True Detective’den daha zor diyenler olmuş. Elmayla armut kıyaslamak gibi bir şey. True Detective’deki tüm sorunlu insanları toplasanız bir Adora Crellin etmeyeceği için izleme zorluğu Sharp Objects ile kıyaslanamaz düşüklükte (yanlış anlaşılsın istemiyorum. True Detective özellikle ikinci sezonuyla gelmiş geçmiş en iyi dizilerden biri benim gözümde). True Detective’de ‘umarım böyle çıkmaz, kaldıramam’ dediğiniz sahneler Nic Pizzolatto sizi çok sevdiği için kaldıramayacağınız sertlikte olamıyor. Belki ikinci sezonda istisnalar var.

Dizinin türü polisiye olarak geçiyor ama buna takılmadan ve hiçbir yorumu okumadan izlemenizi öneririm. Diziye dair en son düşündüğünüz şey katilin kimliği (yine de düşünüyorsunuz ve bu da önemli bir detay). Katili yarısında sinirlenip yanlış sebeplerle tahmin edebilirsiniz zaten, ama gerçek sebep büyük bir sapkınlığa sahip. Polisiyenin diziye katılma sebebi de olayların mantıklı şekilde bağlanması zaten. Dizi kendini izletirken birçok şeyden olduğu gibi polisiye olaylardan da destek alıyor. Yani davayı çıkardığınız an maalesef bir Six Feet Under haline gelir diyemiyorum. Ama The Haunting of Hill House ya da Pedro Almodovar havasına bürünmeden yolunu bulduğu da kesin.

Benim beğenmediğim şeyler uyuma bakmadan konan müzikler, Amy Adams, hızlı ilerlemeye çalışırken ele ayağa dolanan olayları içeren bir kitap-senaryo. Temellendiremediğimiz olaylar var. Sebep; anlaşılmaması değil, çok hızlı şekilde oldu bittiye getirilmesi.

Özetle Sharp Objects kaliteli, özgün, gerçek ve üst kültür bir dizi. Derin ve sert. İzlemesi çok zor. Bu da ele ayağa düşmeden kalitesini korumasında en büyük etken. Yaş sınırı vermek zor, tamamen kişisel derinlikle alakalı. Hayata dair birkaç detayı gerçek şekilde görmek isterseniz izleyeceğiniz en başarılı dizilerden

  • 8/10
    Yönetmenlik - 8/10
  • 9/10
    Diyaloglar - 9/10
  • 8/10
    Kurgu - 8/10
  • 8/10
    Sinematografi - 8/10
  • 9/10
    Kostüm-Dekor - 9/10
  • 7/10
    Senaryo - 7/10
  • 8.5/10
    Oyunculuklar - 8.5/10
  • 7.5/10
    Müzikler - 7.5/10
8.1/10

Kategori: Dizi İncelemeleri İncelemeler

Tek Yorum

  1. Markopaşa Markopaşa

    Yorum budur. Eleştiri de budur. Tebrikler Zeynep. Amy Adams ile ilgili eleştirilerine kesinlikle katılıyorum. Akın Arslan’a da yorumlama nedir nasıl yapılır cümle yüklem özne bağlaç bunları da anlatırsan siteye büyük katkı sağlamış olursun. Film okumalarını genelde yetişkinler yapar ergenler değil. Akın hangi kitleye hitap ettiğini anlasa fena olmaz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir