İçeriğe geç →

FİLMEKİMİ ÖNCESİ LYNNE RAMSAY: WE NEED TO TALK ABOUT KEVIN – İNCELEME

Cooper, Kevin hakkında konuşuyor:

Eski bir fotoğrafçı olan Lynne Ramsay, sinema dünyasına ilk filmi Ratcatcher ile adım attı. Yakaladığı güzel sahneler ve anlatmak istedikleriyle sinema dünyasının ilgisini çeken Ramsay, çok geçmeden ikinci filmi Morvern Callar ile yeniden izleyiciyle buluştu. Kadın yönetmenler arasında hatrı sayılır bir yer edinen Ramsay, yeni Sofia Coppola olarak anılmaya bu film ile başladı. Ancak Ramsay, yeni filmini çekmek için acele etmedi ve 9 yıl bekledi.

Ardından da, sinema dünyasını Kevin ile tanıştırdı.

We Need To Talk About Kevin, kesinlikle üzerinde bolca ‘konuşulacak’ bir film. Eva adındaki ünlü bir yazar, özgür hayatından bir gece yaptığı bir hata ile feragat etmek zorunda kalır. Artık hamiledir ve sonsuza dek birlikte yaşamak zorunda olduğu birisi, onu özgürlüğünden alıkoyacak birisi gelmek üzeredir. Eva, yapamadıklarının hayal kırıklıkları içerisinde Kevin’i dünyaya getirir.

Kırmızı tonlarını film boyunca renk paletinde sıkça kullanan Ramsay, filmin gidişatının sinyallerini de usulca vermeye başlıyor. Bebekliğinden itibaren, Kevin’e bir ‘zorunluluk’ gözüyle bakan Eva, ilgisini ve sevgisini Kevin’den uzak tutuyor. Ağlarken onu susturmak için eline aldığında bile kendisinden, kucağından bir kol boyu uzakta tutuyor; ağlamasını bastırması için inşaatın gürültüsüne götürüyor, ondan kurtulmak için her fırsatı değerlendiriyor. Bir bebeğin ruhsal gelişimi için ihtiyacı olan her şeyden Kevin’i mahrum bırakıyor.

Kevin ağladıkça annesi ondan daha çok uzaklaşıyor. Sevgi dolu gözler Kevin’e hiç doğrulmuyor.

Bu da bir Odipus kompleksini doğuruyor. Evet, Kevin annesine hayranlık duyan bir karakter, belki de aşık bir karakter. Annesini herkesten, her şeyden sakınmak istiyor ve bunu da hareketleriyle açıkça belli ediyor. Annesinin dikkatini çekmek için absürt hareketler yapıyor, annesiyle inatlaşıyor, annesini sinirlendiriyor. Eva da bunları gördükçe, Kevin’e sevgiyle yaklaşmak yerine ona yalnızca bir yapaylık sunuyor. Gülmek zorunda olduğu için gülüyor, sevmek zorunda olduğu için seviyormuş gibi yapıyor ama Kevin her şeyin farkında oluyor. Çünkü bebekler her şeyi hissedebilirler. Hissedemeseler bile, Eva onun yanında kendi kendine söylendiğinde bile Kevin, kendisinin istenmediğinin oldukça farkında.

Babasını annesinden kıskanan Kevin, annesini kıskandırmak için babasıyla yakınlaşma yoluna gidiyor. Babasının her yaptığını takdir eden, babasına sevgi dolu olan bir çocuk rolüne bürünüyor ve bu sahnelerin hepsinde annesine keskin bir bakış fırlatıyor. Eva, durumdan memnun gözükmese de, bunu tersine çevirmek için hiçbir şey yapmıyor.

Ramsay, bu çarpık ilişkileri zaman örgüsünün içerisinde daha da gerilimli bir hale getiriyor. Eva’nın hikayesini, Kevin’den sonra ve Kevin’den önce olarak anlatmayı tercih ederek, filmin kopacağı bir nokta olduğunu ve her şeyin sarpa saracağını bizlere söyleyerek; tüm filmi diken üzerinde izlememizi istiyor. Yarattığı gerilim sahneleri, Eva’nın toplum içerisindeki dışlanmışlığı ve Eva’ya karşı duyulan nefret, neler olabileceğine dair merakımızı arttırıyor ve Ramsay, yarattığı beklentinin altında kesinlikle boğulmuyor. Film, her geçen dakikasında daha da rahatsız edici hale geliyor.

Kevin büyüdükçe, annesinin ilgisini ve sevgisini kazanabilmek için yaptıkları da ciddileşmeye başlıyor. Masum çocukluğu onu bir nebze tahammül edilebilir kılsa da, genelde annesini çileden çıkarmayı başarıyor. Bu çıldırtmaların kopma noktası olan kol kırılma sahnesiyle, Ramsay bizi yanılgıya düşürüyor. Kevin’in, şiddete aç olan bir çocuk olabileceği ihtimalini aklımıza sokuyor ve bu bize mantıklı gelmeye başlıyor. Kevin, sevgiden değil de şiddet dilinden anlayan biri olabilir mi? Hayır, olamaz. Kesinlikle Kevin’in derdi şiddet değil.

Kevin, yalnızca annesini istiyor. Annesinin, Kevin’e gerçek bir şeyler vermesini. Kolunu kıracak kadar sinirlenmiş olsa da, annesinin kendisine gerçekten bir şeyler hissetmesini istiyor: iyi, ya da kötü. Belki de annesiyle en çok yakınlaştığı anlardan biri de, kolunun kırılmasıyla gerçekleşmiş oluyor. Ancak Eva, elbette Kevin ile ilişkisini geliştirme niyetinde değil, yalnızca Kevin’in daha az sorun yaratmasını bekliyor Kevin’den. Hatta mümkünse, onunla yalnızca mesafeli bir ilişki kurmasını: Eva, anne gibi görünmeli; Kevin de uslu bir evlat gibi görünmeli.

Kevin’de yaşadığı hayal kırıklığını, yeniden hamile kalarak gidermeye çalışıyor. Kevin, kendi başarısızlığı olamaz çünkü, Eva sevgi dolu bir çocuk dünyaya getirebilir. Getiriyor da, Kevin’in kendisinin tam tersi olan bir kız kardeşi oluyor. Kevin, bu durumdan oldukça rahatsız oluyor: Çünkü dünyaya annesinin, Kevin haricinde sevebileceği bir insan daha gelmiş oluyor. Haksız da değil, çünkü Eva, yeni çocuğuyla gurur duyuyor. (Filmin sonundaki katliam sahnesinde, Pride ve Focus kelimeleri belki de bu yüzden gözümüze sokuluyor.) Kevin, bu rahatsızlığını annesine bir yem atarak dile getiriyor: Alışmanın sevmek olmadığını söylüyor. Ancak Eva, Kevin’i çok sevdiğini söylemek yerine, sessiz kalmayı tercih ediyor. Kevin, yine istediğini alamıyor.

Hastalanıyor, zayıf düşüyor ve gerçekten yardıma muhtaç hale geliyor. İşte o zaman annesiyle yakınlık kurmaya başlıyor, ilk defa babasına duyduğu nefreti gözlerinde görebiliyoruz. Rol yapmayı bırakıyor. Ancak kendisinde yeterli gücü bulduğu anda, yeniden eski haline dönüyor. Çünkü annesi hala onu sevmiyor.

Kevin büyüyor; annesiyle oldukça sahte bir ilişki geliştirmek zorunda kalıyor. Annesi sırf anne olmak için onu yemeğe götürüyor, birlikte eğleniyormuş gibi yapmaya çalışıyorlar ve Kevin bütün bunların belki de abartılı şekilde farkına varıyor; annesine olan nefreti (aşkı) daha da artmaya başlıyor. Önceleri yalnızca sinir bozan eylemleri, insanlara zarar vermeye doğru evriliyor ve önce kardeşinin tavşanını, sonra da kardeşinin gözünü almaya kadar gidiyor. Tüm bunların hepsi, annesine bir mesaj; ancak Eva bunları görse de umursamıyor. Kevin’den korkmaya başlıyor; halbuki Kevin, yalnızca annesinin dikkatini çekmeye çalışıyor. Hasta beyni, bunu şiddetle ortaya koymaktan başka bir çözüm göremiyor. Evet, Kevin hasta biri ve bu hastalığı doğuştan sayılabilir. Eva, anne karnında bile Kevin’e, bir fazlalık gözüyle bakmasaydı; belki de bir seri katil yetiştirmeyecekti.

Kevin, radikal bir karar alıyor. Annesinin sevebilme ihtimali olan herkesi dünya üzerinden kaldırırsa, belki annesinin onu ‘gerçekten’ sevebileceğini düşünüyor. Arkadaşlarını öldürüyor ve toplumun annesinden nefret etmesini istiyor, kız kardeşini ve babasını öldürüyor çünkü annesini koşulsuz sevecek insanlar onlar. Eva, herkesten bir anda soyutlanmak zorunda kalıyor; nefret edilen yalnız bir kadın haline dönüşüyor ve gerçekten de elinde yalnızca Kevin kalıyor. Kevin, sonunda Eva’nın ilgisini, ve hatta sevgisini (sonundaki sarılması ile anlıyoruz) kazanıyor. Artık annesi, sokakta afişlerini gördüğü, tüm ilginin üzerinde olduğu gururlu bir kadın değil. Artık annesi, yalnızca Kevin’i olan, çaresiz, ölmek isteyen zavallı bir kadın.

Ancak Kevin, yanıldığını anlıyor. Yaptıkları, yaşayacakları onu korkutuyor.

Ramsay, anneliği, anne çocuk ilişkisini, Odipus kompleksini, çarpıcı bir şekilde izleyenlerine anlatıyor. Kullandığı renk paleti, ses ve müzik seçimleri, kamera ve ışık kullanımıyla, gerilimi doruklarına çıkarıyor ve izleyicisini koltuğuna çiviliyor. We Need To Talk About Kevin, Ramsay’in Filmekimi 2017’de gösterime girecek olan yeni filmi You Were Never Really Here’dan önce kesinlikle yeniden izlemek isteyeceğimiz, enfes bir gerilim/psikoloji/dram filmi.

Puan: 8.5/10

Audrey, Kevin hakkında konuşuyor:

We Need To Talk About Kevin, bir anne ve çocuğunun arasındaki -aslında daha önce de duyduğumuz; ama belki de hiç görmediğimiz- Odipus kompleksinin filme dökülmüş hali. Filme dökülmüş olması iyi. Daha doğrusu uzaktan izlemek iyi. Çünkü film boyunca ‘Benim böyle bir çocuğum olsa ne yapardım?’ diye düşünmek gerçekten bir eziyet.

Filmimize ana karakter Eva’nın domates-salça festivalinden görüntülerle başladık. Bunları görmemizin amacı bana kalırsa Eva’nın bekar ve çocuksuz hayatındaki mutluluğuna bir bakış. Eva gerçekten çok mutlu; fakat yaşadığı, belki de tek gecelik olan ilişkisi sebebiyle hamile kaldığını öğrendiği an adeta dünyası başına yıkılıyor. Bu da karnındaki bebeğe her zaman bir çeşit bağ olarak bakmasına sebep oluyor. Bir çeşit alışkanlık. Öyle ki; bebek Kevin ağladığında onu severek susturmuyor, tam tersine başka gürültülerle onu bastırmaya çalışıyor.

Eva o kadar hissiz ve ilgisiz ki; Kevin’a karşı hiçbir duygusal davranış göstermiyor. Kevin’ı sevmediğini anlamamız rağmen ona sinirlenmemesini görmek de gerçekten oldukça ilginç. Kevin biraz daha büyüdüğünde onla top oynuyor. Topu geri atmayan Kevin’a sinirlenen Eva, ona sertçe topu atmasını söylüyor ve Kevin topu atıyor. Bu sahnede Kevin’ın sadece şiddetle hareket edip komut dinleyen psikopat çocuklardan olduğunu düşünebilirsiniz. Ben de öyle düşünmüştüm ama filmin gidişatı oldukça farklı.

Sorunu kendisi yerine Kevin’da arayan Eva, onu doktora götürüyor. Fakat Eva o kadar bilgisiz ve ilgisiz ki; çocuğu bir psikolog yerine normal doktora götürmeyi seçiyor.

Kevin’a olan sonsuz nefretini her şekilde belli eden Eva’nın en büyük yanılgısıysa Kevin’in hiçbir şeyi anlamadığını düşünmesi. Ona, daha küçücük bir çocukken bile ‘Annen senden o kadar bıktı ki Fransa’daki eski hayatını özledi.’ diyor. Fakat Eve yanılıyor, çünkü Sigmund Freud’un da dediği gibi bir bebek annesinin mimiklerinden bile her şeyi anlayabilir. Biz Eva’yı hiç tanımıyorken bile onun sevgisizliğini anlayabiliyorsak, kendi çocuğunun anlaması hiç de zor olmaz.

Kevin biraz daha büyüdüğünde annesine olan takıntısını daha iyi görebiliyoruz. Annesi evlerinde kendine ait bir oda yapıyor. Odanın duvarı tamamen haritalarla kaplanmış durumda. Bu odayı o kadar seviyor ki gerçekten kıskanmamak elde değil. Kevin, annesine ne yaptığını sorduğunda ‘kendime ait, beni yansıtan bir oda tasarladım’ cevabını alıyor. Kevin bu cevaptan fazlaca rahatsız oluyor. Çünkü annesinin şahsına ait olan ve içine Kevin’ın katılmadığı her yer, her şey Kevin için bir rahatsızlık sebebi. Zaten rahatsızlığını odayı mahvederek gösteriyor. Babası nedenini sorduğunda ise ‘ben de odasını kişiselleştirmesine yardım etmek istedim’ cevabını vermiş olduğunu öğreniyoruz.

Biraz da babasından bahsedelim o zaman. Babasına karşı aşırı sevgi dolu hareketler sergileyen Kevin’ın aslında babasından nefret ettiğini anlamak hiç de zor değil. Sebepse ortada; annesini paylaşamamak. Annesini babasıyla kıskandırmayı deneyen Kevin bu amacına da ulaşamıyor çünkü annesi cidden kimseyi kıskanacak ipte bir kadın değil. Özellikle Kevin’ı. Kevin’la matematik çalışırken ona yine kızan annesi Kevin’dan doğru cevapları alıyor. Nedenin sertlik ve şiddet olduğunu düşünmeyin.  Daha önce de dedim; neden o değil. Bunun hemen ardından Kevin altına yapıyor ve bu yüzden annesiyle kısa bir tartışmaya giriyorlar. Tartışmanın sonunda annesi yanlışlıkla Kevin’ın kolunu kırıyor ve Kevin tuvaletini artık beze değil tuvalete yapmayı öğreniyor. Bütün bu sert şeylerden sonra kurallara uymasının sebebine gelirsek; annesinin ona bir duygu göstermiş olması diyebiliriz. Daha önce hep uzak duran, ifadesiz ve zorunlu gibi hareket eden annesi bu sefer ona samimi bir şekilde bir duyguyu hissettiriyor. Bu duygu sinir-nefret olabilir. Çünkü Kevin da aşkı nefretle karıştıran ve sevgisini gösteremeyen bir karakter.

Kolunu annesinin kırdığını ise hiç kimseye söylemiyor. Çünkü meğer söylerse, annesini üzecekler. Ve annesini yalnızca Kevin üzebilir. Tıpkı yalnızca Kevin’ın sevebileceği gibi.

Babası Kevin’a oynaması için okçuluk seti alıyor. Alt mesaj belki de Kevin’ın kendine yeni bir hedef belirlemesi gerektiği. Fakat Kevin’ın hedefi yine aynı.

Kevin’ın annesine karşı gardını düşürdüğü tek kısım hastaykenki hali. O kadar güçsüz ki; annesinin ona şefkat gösterme çabalarına mutlulukla sarılıyor. İyileştiğinde ise yeniden eski saldırgan haline dönüyor.

Kevin daha en kötüsünü duymaya hazır değil. Annesi yeniden hamile. Bu da Kevin’ın rakiplerine bir kişi daha eklenecek demek. Tamamen kendi istediği gibi bir çocuk daha yapmak isteyen Eva, bu amacına ulaşıyor fakat doğan kardeş Celia de Kevin’ın gazabından kurtulamıyor. Kevin önce Celia’nın evcil hayvanını öldürüyor, sonra da Celia’nın gözünün çıkmasına sebep oluyor. Ve en ufak bir pişmanlığı yok.

İki çocuk da büyüyor ya da biz öyle görüyoruz. Çünkü eğer dikkatle bakarsak Kevin hala çocukluğuna sıkışıp kalmış durumda. Hala çocukluk tişörtlerini giyiyor ve hala annesine dair umutları var. Annesi onu yemeğe götürmek istediğinde bile ona bir şans veriyor.

Gelelim büyük ana. Kevin artık hazır. Annesinin hazır olup olmaması onun için önemli değil. Çünkü annesi istese de istemese de artık Kevin’ı sevmek zorunda kalacak. Herkes ona düşman olacak ve sevecek kimsesi kalmayacak: Kevin dışında.

Klasiktir, bazı filmlerde kötü karakter hep dünyayı ele geçirmek ister. Ya da iyi karakterler her zaman dünyayı kurtarmak ister. Her iki olayda da geleceği göstermeden filmin biteceğine adım gibi eminim. Neden: çünkü eğlenceli olan, izlemeye ve yaşamaya değer olan kısım sadece kurtarma ve savaş aşamasıdır. Aslında dünyaya hakim olmanın o kadar da eğlenceli olmadığını ancak ona hakim olunca anlarlar.

İşte Kevin için de aynen böyle oldu. Sondaki konuşmaları için iki fikrim var. Annesi ‘Neden?’ diye sorduğunda Kevin eskiden nedenini bildiğini fakat artık o kadar da emin olmadığını söylüyor. Ekiden duyduğu aşk-tutku hissini nefret sanıyor olması ve şimdi duygularının farkına varması bir neden olabilir. Diğer neden ise az önce söylediğim. Annesinin sevgisine kavuştuğu an, aslında bunun onca şeye değip değmediğini düşünmesi. Filmin geneline bakarsak da ikinci neden daha mantıklı.

Filmdeki kırmızı detayları fark etmişsinizdir. Kırmızı tutkunun rengidir ve yönetmen bunu bize her karede göstermeye çalışır. İyi, kötü hemen hemen her sahnede.

Tilda Swinton ve Ezra Miller gerçekten dudak uçuklatan performans sergilemiş. Hatta Swinton o kadar gerçekçi oynamış ki, gerçek hayatta da böyle olabilir mi diye düşünmedim değil.

We Need To Talk About Kevin; mutlaka izlenmesi gereken filmlerden. Bir insanın diğerine karşı duyabileceği tehlikeli takıntılı ‘sevginin’ geldiği boyut ve bunun doğurduğu sonuçlar gerçekten kolayca yenilir yutulur değil.

Puan: 8/10

  • 8.5/10
    Cooper - 8.5/10
  • 8/10
    Audrey - 8/10
8.3/10

Özet

+Çekimler
+Hikaye
+Yönetmenlik ve sinematografi
+Oyunculuklar
+Beklentileri karşılaması
-Zaman akımı ve kurgunun karışık olması

Kategori: İncelemeler Film İncelemeleri

Yorumlar

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir